Üç tarafı denizlerle çevrili olan Ülkemiz, sahip olduğu, 8.333 km kıyı uzunluğu, 177.714 km akarsu, 200 adet göl, 953 adet gölet ve 206 adet baraj gölüyle, su ürünleri avcılığı ve yetiştiriciliği için çok önemli bir potansiyele sahiptir.
Ülkemizde su ürünleri yetiştiriciliği 1970’li yıllarda sazan ve alabalık ile başlamış, bunu 1980’li yılların ortasında çipura ve levrek balığı izlemiştir. Su ürünleri yetiştiriciliği yeni bir sektör olmasına rağmen çok hızlı bir gelişme göstererek Türkiye’nin en hızlı büyüyen sektörü haline gelmiştir.
TÜİK’in verilerine göre Türkiye’nin toplam 2015 yılı su ürünleri üretimi 672 bin ton olup, bunun miktar olarak %36’sı, parasal değer olarak ise yaklaşık %70’i yetiştiricilik yoluyla elde edilmiştir.
Yetiştiricilikte en büyük pay %45 ile alabalığa ait olup, bunu sırasıyla %31 ile levrek ve %21,5 ile çipura izlemektedir.
Halen Ülkemizde, 1.950’si iç suda ve 427’si denizde olmak üzere, toplam 479 bin ton üretim kapasitesine sahip 2.377 adet balık çiftliği bulunmaktadır.
Su ürünleri yetiştiricilik sektörü; istihdam oluşturması, döviz girdisi sağlaması, diğer sektörlere ham madde temini, doğal stoklar üzerindeki av baskısının azaltılması ve değerlendirilmeyen su kaynaklarının ekonomiye kazandırılması gibi önemli katkılar sağlamaktadır.
Avrupa’da ise, alabalık üretiminde birinci, çipura ve levrek üretiminde ikinci sırada yer almaktadır. Ülkemiz, AB çipura ve levrek pazarında % 25’lik bir paya sahiptir.
Su ürünleri sektörü Türkiye’de önemli ihracat potansiyeli olan bir sektördür. Son 15 yılda 24 kat artışla ihracat değeri 692 milyon dolara ulaşmıştır. Balkı ihracatının %70’i AB ülkelerine yapılmaktadır.